27 Ağustos 2011

Geri mi gelsem?

Uzun zaman önce buralar hep yazıydı. Kışları okurlar inerdi buralara. bir gün dediler ki Blogspot yasaklanıyor. O gün bu gündür okurlar gitti yazılar kaldı. Bende şansımı Tumblr'da deneyeyim dedim ama bir türlü kanım ısınmadı dandik siteye. Bir baktım ki blogspot DNS falan değiştirmeden tık diye açıyor.

Vakit bu vakittir dedim. tekrar ayağımı sürttüm. Hadi hayırlısı :)

8 Şubat 2011

Yorum Farkı.

Malumunuz Defne Joy Foster geçtiğimiz hafta içinde vefat etti. Eskiden olsa bende tonla yorum yapardım. Ama dün okuduğum bir yazı sonrası yapmamaya karar verdim. Ufak tefek yaptıklarımdan da utandım.

Tabi bir diğer yazı iste Hıncal Uluç'un yazdığıdır. Ben istedim ki ikisini de burda paylaşayım. Siz de üşenmeden okursanız inanın ki okuduğunuza pişman olmayacaksınız.


Bu Hıncal Uluç'un yazısı [tıkla]
Bu da Senai Demirci'nin yazısı [tıkla]


10 Kasım 2010

10.11.2010 - 09.05

22 Ekim 2010

The Big Aristocratic Therory

19 Ekim 2010

Atatürk ve Laiklik.

Bu sabah, iş yerine geldim bilgisayarımı açtım, her zamanki gibi sağı solu karıştır, facebookta ne olmuş ne bitmiş falan derken bir ileti ile karşılaştım.

"Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz. M.K. Atatürk"

Allah Allah dedim kendi kendime acaba gerçekten Ata'mın böyle bir sözü var mıdır? diye koyuldum araştırmaya. Hakikatten de varmış. Şaşırdım doğrusu. Neden diyecek olursanız, bazı kimselerin her fırsatta arkasına sığındıkları şanlı Ata'mın bu sözünü hiç birisinden duymamak veya rast gelmemek beni şaşırtmıştı. Devam ettim sitelere bakmaya. Mustafa Kemal laiklik hakkında ne demiş ne dememiş. Alın bir kaç örnek daha;

* Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir.(1930)

* Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir.(1930)

* Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz.(1926)

ve bunlar gibi birçok veciz söz daha...

Benim burda bazı arkadaşlara ve çevrelere sormak istediğim; Mustafa Kemal Atatürk'ün laiklik anlayışı bu ise sizinki nedir?

8 Ekim 2010

Samurai Wars !


Sonunda..

Beklenen oldu. Ankara Kendo Iaido - AKI büyük çabaları sonucunda;

Derneğimiz 6 - 7 Kasım 2010 tarihlerinde 1. Ankara Kendo Iaido Seminerini düzenleyecektir. Seminerimize Japonya Kendo Federasyonundan(ZNKR) ve Avrupa Kendo Federasyonundan(EKF) üst düzey. Kendo ve Iaido eğitmenleri (Senseiler) katılacaktır. Türkiye Kendo Derneğiyle yapılan işbirliği sonucunda seminerimizde Kendo Derneği çatısı altında bir de Kendo dan sınavı yapılacaktır (1,2 ve 3. danlar için)







Etkinliğe Katılacak Eğitmenler - Senseiler
Sayın İmre Sipahi ( Kendo 4. dan, Iaido 4. dan)
Sayın Takanori Gonda (Kendo 6. Dan Reishi ve Iaido 6. Dan)
Sayın Tatsuo Sato (Kendo 7. Dan Kyoshi)
Sayın Mitsunori Matsumura (Kendo 7. Dan Kyoshi)
Sayın Masakazu Kurihara ( Kendo 8. Dan Kyoshi)

Seminer programı ve diğer detaylar http://www.ankarakendoiaido.org/seminer

Türkiyedeki Tüm Kendo ve İaido camiası seminerimize davetlidir.


Ellerinize Sağlık AKİ

Puslu Kıtalar Atlası.

"Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki kun-i kainattan 7079 yıl, İsa Mesih'ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Konstantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı."

Enfes bir Türk romanı okumak ister misiniz?

Geçenlerde bir kitapçıda elime aldım bu kitabı. Arkadaki yazısını okudum ve biraz dili ağır gibi ama olsun bir bakayım diyerekten kasaya yöneldim. Kasadaki sıra bitene kadar ben 3-4 sayfa okudum. Galiba lezzetli bir kitap buldum dedim kendi kendime.

Sonradan bir kere elime aldım kitabı ve bitti. O kadar çabuk bitti ki anlatamam. Bitti bitmesine ama tabiri caiz ise beni de yerden yere vurdu. Mükemmel bir sarmal örgü. Birbirinden tamamen, tamamen farklı noktalarda başlayan ve kesişen hikayeler, hiç bir şeyin boşu boşuna vurgulanmadığı olaylar ve en ince detayına kadar tasvir edilmiş Osmanlı dokusu. Serdar daha ne ister!

"Rendekar (Descartes) Doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar. Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum.

Öylese gerçek olan biri beni düşlüyor.
O gerçek, ben ise bir düş oluyorum."

Enfes bir Türk romanı okumak ister misiniz?

29 Eylül 2010

Geri Döndüler..

Dexter - Mentalist - The Big Bang Theory.

Yaz tatilini bitiren senaristler ve dizi setleri iş başında. Aslen ben bu gavurların yaptığı birçok diziyi zamanında izlemeye çalıştım. Eleye eleye bu son üçe kaldım. Zaten çok ciddi bir Dexter takipçisi olduğumu daha önceden yazmıştım buraya. Gel zaman git zaman asıl favorimin The Mentalist olduğuna karar verdim. Prison Break, Lost, Heroes, Breaking Bad falan derken hepsinden vazgeçtim ve Mentalist ile Dexter'da karar kıldım.

Eski sitcom favorim de How I Met Your Mother iken o da kısır döngüye girince farkettim ki beni gerçekten eğlendiren dizi de Big Bang Theory.

Sezon arasını bitirdi diziler ve hepsi bu hafta birinci bölümlerini yayınladılar.

Tavsiyemdir. Lezzetli yapımlar. :)

28 Eylül 2010

SANA İKİ ÇİFT LAFIM VAR!

27 Eylül 2010

Yeni Nesil Street Fighter

31 Ağustos 2010

Evet - Hayır Oyunu.

- Duydunuz Zilin sesini ve yarışma başladı. Dikkat ediyoruz ve yasaklı iki kelimeyi söylemiyoruz.

Bu cümleyi 85 senesinden önce doğmuş hemen hemen herkes adı gibi hatırlar. Erkan Yolaç'ın sunduğu Evet-Hayır yarışmasının başlama cümlesiydi bu. Yarışmanın çok basit bir kuralı vardı, sadece ve sadece Erkan Yolaç ne sorarsa sorsun Evet veya Hayır kelimelerini 2 dakika boyunca kullanmazsanız, kazanıyordunuz. Tabi bu süre içerisinde Erkan bey size Evet veya Hayır dedirtmek için var gücüyle çalışıyor, bildiği bütün kelime oyunlarını kullanmaktan çekinmiyordu.

Düşününce ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Son günlerde gündemden düşmeyen Referandum muhabbetine ne kadar da yakın bir yarışmaymış zamanında.

Birileri size Evet veya Hayır dedirtmek için nasıl kelime oyunları, nasıl siyasi manevralar içindeler herkes gün gibi farkında. Tabi ki böyle bir ortamın oluşması çok doğal. Siyaseti seven bir ülkeyiz. Olacak bu kadar Evet - Hayır muhabbeti. Ama yine de Facebook üzerinden bu olayın şovalyeliğini yapmaya kendini adamış bünyelere de veryansın etmekten kendimi alamıyorum dostlar. Tanıdığım süre içerisinde en ufak siyasi kelime duymadığım insanlar cevval cevahir siyasetçi çıkmasın mı :) iyi güzel hoş insanların senin siyasi görüşünü bilmesini istiyorsun. İnsanlara kendini anlatmak istiyorsun da, o kadar video paylaşınca ne oluyor onu anlamıyorum.

Aslına bakarsanız bu konuyu 2-3 cümle ile özetlemek zor, yine de ben bir kaç cümle daha edip yorumu size bırakacağım.

Ülkenin çoğu Hükümet partisinin ya da Muhalefet partilerinin genel başkanlarının konuştukları üzerinden gidecek sandığa. Eminim ki insanların %60'tan fazlası kaç tane madde olduğunu bile bilmiyor. Trajikomik değil mi.

Ne diyordu Erkan abi en son;

- Evvvet / Hayırrrr Dediniz ve kaybettiniz.

Sinemaya hasret..

Normalde eşim ile ben sinemaya sık gider vizyon filmlerini takip etmeye çalışırız. Ama bu yazın çok ama çok sıcak ve güneşli geçmesi, sinemaya gitme isteğimizi biraz baltaladı gibi. Aslında sinemaya gitmek, buz gibi salonda oturmakta bir seçenek.

Yazın etkisini yitirdiği şu günlerde biz de sinema salonlarına ufaktan bir dönüş yaptık ve Açılışı Türkçe'ye "Cehennem Melekleri" olarak çevrilen (yine Türk çevirmen zeka pırıltısı diyor geçiyorum) kadrosundaki ünlüleri sayarken yorulduğum "The Expendables" filmiyle yaptık. Bir hoşuma gitti. Sahneler falan son dönem aksiyon filmlerinden pek farklı değildi ama ben bir eğlendim bir eğlendim anlatamam, Bir Jet li hayranı olan bünyem, bu adamın biraz pasif kalmasına da içerledi o da ayrı. :)

Bir hafta sonrada çocukluğumun fenomeni A-Takımı'nı izleme fırsatını bulduk. Yukarıda Cehennem Melekleri için ne yazdıysam aynısını buraya kopyala + yapıştır yapmakta hiç bir sakınca görmem :) Gözümde eski dizisinden sahneler canlarak izlediğim bir film oldu benim için. Tabi ki eski bir A-Takımı izleyicisi olarak gözümden kaçmayan bir unsur da var filmde. Dizisini izleyen herkes bilir ki B.A. Baracus'ün boynunda en az 50 tane altın kolye vardır ama bir şekilde, filmde bu detayı atlamışlar. Belki o adam nasıl hoplayıp zıplayacak o kolyelerde dediler, bilemiyorum. Casting'i yapanları da ayrıca tebrik ederim nacizhane. Rollerine bu kadar güzel oturan oyuncular seçmişler.

En son bahsedeceğim film ise Book of Eli. Gerçi DVD olarak izledim bu filmi. Kıyamet sonrası senaryolarını sevdiğim için genelde insanların beğenmediği bu filmi ben beğendim. Birebir Hristiyan misyoner filmi olsa da hoş. Eğer boş vaktiniz çok ise bir göz atın derim.

Sübaneke işallaa yareppim işalla dinimiz aminnn

Her hafta olmasa da gözüme çarptıkça Uykusuz ve Penguen dergilerini alırım. Gerçi eskiden Lombak ve L-Manyak'ın ciddi takipçisiydim. Benim favori cizgiler ise her zaman "Cihangir'de bir ev" olmuştur. Gel zaman git zaman derken yayınlanmaz oldu, bende daha çok Uykusuz'a çevirdim rotamı. Aldığımda her köşesini okumasam da genelini okurum derginin. Ama her zaman önceliği Fırat'a veririm :) Bu ufak veledin maceraları beni her zaman güldürüyor.Tamam kabul ediyorum kahkahalar attırmıyor ama insanın ağzından kulaklarına doğru güzel bir tebessüm bırakıyor.

Birinci albümü çıktı alalım okuyalım derken, Uğur Gürsoy ikinci albümü de patlattı. Onu alalım okuyalım derken bir gazetenin haftasonu ekinde gördüm ki Fırat'ın bez bebekleri piyasaya çıkıyormuş. Ben şahsen beğendim. Gidip bir tane alır mıyım? Pek zannetmiyorum ama belki sizin haberiniz olursa bir tane edinmek istersiniz diye sizinle paylaşayım istedim.

17 Temmuz 2010

GÖNLÜ GENİŞ VE RUHU GEZGİN SUFİ MEŞREPLİLERİN KIRK KURALI

Tabi ki bitirdim sonunda Elif Şafak'ın Aşk isimli kitabını. Bu kadar muhteşem kurgulu, bu kadar güzel hikayesi örülmüş bir kitap daha okumamıştım uzun zamandır. Herkese bir istisna tavsiye ediyorum. Kitaba ben isim olarak Mükemmel Derslerin kitabı adını versem daha doğru olur. Çünkü içindeki dersleri, insan hayatına uygulayabilse mükemmelliğe yaklaşan bir hayat kalitesine sahip olunabilir.

GÖNLÜ GENİŞ VE RUHU GEZGİN SUFİ MEŞREPLİLERİN KIRK KURALI'ndan bazılarını sizinle paylaşmak istedim. Sıkılmadan okursunuz umarım. :)

Altıncı Kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur...

Sekizinci Kural: Başına ne gelirse gelsin, Karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda görmesende dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.

Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileryle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz...

Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peçesinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK'ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır,hasretinde...

6 Temmuz 2010

The Invention of Lying

Eğer uzun zamandır böyle tebessüm dolu bir film izlemediyseniz tam size göre bir filmim var bahsedebileceğim.

Öyle bir zaman mekan düşünün ki kimse yalan söyleyemiyor. Hiç kimse değil yalan, abartılı cümleler dahi kuramıyor. Herşey olduğu gibi yalın ve düz. Ta ki bir gün birisi yalan söyleyebileceğini farkedene dek. İşte o zaman herşey ne kadar birbirine girebilir, bunun komedisini bu filmde izleyebilirsiniz.

Son zamanlarda izlediğim en güzel komedilerden birisi idi. Paylaşayım istedim :)

5 Temmuz 2010

Elif Şafak - AŞK

Uzun zamandır oynadığım online oyunlardan dolayı bir türlü kitap okuma fırsatı bulamıyordum. Aslında bulsamda okumak pek içimden gelmiyordu. Geçen hafta bir uçak seyahatı yapmak gerekti ve hava alanına 1 saat erken gitmek zorunda kaldım. Ne yapsam ne etsem diye sıkılıyordum ki gözüme havaalanının içindeki D&R çarptı. Gidip dergi falan alayım vakit geçsin diye içeri daldım. Raflara göz gezdirirken gözüm bu kitaba takıldı. Zira eşim methini ede ede bitirememişti. 1 saat burda boş vakit e 1 saatte uçak sürse, baya bi okurum diyerekten aldım kitabı ve Şems-i Tebrizi ile Mevlana Rumi’yle öyle bir yolculuğa çıktım ki anlatamam.

Daha bitiremedim kitabı ama her fırsatta elime alıyorum okuyabildiğim kadar okuyorum. Çocukluğumun kitabı Buket Uzuner’in ” Kumral Ada & Mavi Tuna “‘sından sonra bu kadar keyifle kitap okumamıştım. Okumaktan o kadar uzak kalmıştım ki içimdeki kitap okuma şevkini tekrar körüklemeyi başarmıştı bu kitap.

40′lı yaşlarındaki ev hanımı Ella bütün hayatını çocuklarına, kocasına ve mutfağına adamıştır. Aşk’a inanmaz ve onun için önemli olan tek şey saygı ve bağlılıktır. Ta ki çalıştığı yayın evinin kendisine yorumlaması için gönderdiği kitapta kaybolana dek. Herşey o kitap, “Aşkın Şeriatı” ile başlar ve hikayeler birbiri içinde ustaca örülür.

Ben acaip keyif aldım ve hala almaktayım. Mutlaka edinin. Olmadı adres bırakın. bitirince size göndereyim :)

Dante's Inferno.

Eğer bir şekilde Playstation 3 edinmiş iseniz mutlaka ya God of War III ya da kankalarınızla Pro Evolution Soccer 2010 oynamışsınızdır.

Valla ben uzun uzun God of War III oynadım. Pekte uzun sayılmaz aslında çünkü oyun çok çabuk bitiyor. Kısa da sürse insanın böyle rahatlamasına deşarj olmasına fazlasıyla sebeb olan bir oyun kendisi. Olympos’un Tanrılarıyla birebir, dişe diş, kana kan savaşmak ağızlarını burunlarını kırmak gayet zevkli.

Ama dediğim gibi oyun çok uzun sürmüyor ve oyun bittiğinde “şimdi nolacak” diye kalıveriyorsunuz.

İşte o anda Dante’s Inferno yardımınıza koşabilir. Birebir aynı oyun motorunu kullanan bu oyunda aynı tadı birebir veriyor. Bütün upgrade’ler, kombolar falan herşey bu oyunda da mecvut. 1oo’lere ulaşan attack kombolar yapmak mümkün. Başarılı büyü kombinasyonları ile oyun iyice keyif verir hale geliyor.Oyunun tek kötü yanı birebir hristiyan inancına yönelik yapılmış olması. Oyunun hikayesi bazen çok bayık olabiliyor ve takip etmekte zorlanıyorsunuz. Ama sizce bu çok önemli mi? :)

Süper Boss Fightlar, inanılmaz kombolar ve bitmek dinmek bilmeyen yaratık kesme isteği uyandıran bu oyunda, hikayeyi kim ne yapsın?

Kılıcınız keskin, Büyüleriniz kuvvetli olsun.

Bana mı Vuvuzela?

Dünya kupası 2010′a damgasını vuran ne galibiyetler, ne farklı malubiyetler, ne süpriz takımlar ne de yıldızlaşan futbolcular. Bu dünya kupasına damgasını vuran yegane olay, televizyonlarımızın sesini kısıp maçı izlemek zorunda bırakan yegane enstruman Vuvuzela.

Allah’ım ne ciğer varmış senin bu Afrika’lılarında :) Adamlar durmaksızın, yorulma bilmeden üflüyorlar da üflüyorlar. Ama son maçlara gelindiğinde şunu farkettim kulağım ufak ufak aşina olmuş bu zurnadan bozma boruya. Tabi bu bir nebze iyi birşey. Neden mi?

Geçen gün TV kanallarından birisinde haberleri izlerken gördüğüm kadarıyla, cin fikirli bir ithalatçı vatandaşımız 50.000 adet vuvuzela getirmiş ve satmış. Evet bu ticari zekası yüksek arkadaşımız 50.000 adet getirmiş ve hepsini satabilmeyi başarmış. Bu ne demek oluyor? Türk futbol federasyonu yasaklayana kadar bir çok maçta, Dünya kupasındaki nazaran cılız da olacak olsa, Vuvuzela sesi duyacağız gibi.

Tabi federasyondan önce, tahammül gücü düşük yurdum taraftarı, olaya bizzat el atmaz ise. ! :)

25 Aralık 2009

Veee Gecenin Büyük Süprizi Rüçhan Çamay :)

Hababam sınıfı filmlerinden birinde başlıktaki replik ile Kemal Sunal, Rüçhan Çamay kılığında çıkar ve "Ne Haber" isimli şarkıyı seslendirir. Aslında o kadar güzel bir şarkı, o kadar güzel bir sahnedir ki, insan kendini gülmekten alıkoyamaz.

Tabi bende bu sahneyi izleyene kadar kimdir nedir bilmiyordum Rüçhan Çamay ama 70ler Türk pop ve hafif müziğine her zaman bayılırım. Zaten günümüzde de birçok sanatçı parayı bu şarkıların coverlarından kazanmakta.

Ama ben yenilerini dinlemek yerine, sağolsunlar üşenmeden youtube'a upload eden arkadaşların yüklediği o cızırtılı taş plak tınılı hallerini dinlemeyi daha çok seviyorum. Ara ara Youtube'a girer bu eski şarkıları dakikalarca karıştırır ve bundan büyük bir keyif duyarım :) Bilmiyorum sizin hoşunuza gidiyor mu bunlar fakat benim her zamanki gibi bir kaç tane nacizhane tavsiyem olacak ;

Rüçhan Çamay - Ne Haber.
Yeliz - Bu Ne Dünya Kardeşim.
Belkıs Özener - İçin İçin Yanıyor.
Belkıs Özener - Sevemedim Kara Gözlüm.
Seyyal Taner - Son Verdim Kalbimin İşine

vs vs.. Daha yüzlerce sadece bunlar aklıma bir anda gelenler :)

11 Aralık 2009

Yasak Krallık...

Evet biliyorum, farkındayım :) Gösterimden kalkmış olabilir evet. Üzerinden baya zaman da geçmiş olabilir. Ama nacizhane bendeniz bu filmi yeni izleme fırsatı buldum.

Bu tarz uzak doğu, kung fu, vurdu kırdı sinemasına düşkünümdür eksilerden beri. Babamın ilk VHS video aldığında getirdiği film olan, ki sene 1988 falan, Kan Sporu (Jean Claude Vann Damme) filmiyle başlayan, Bruce Lee-Chuck Norris ile gelişen, Steven Segal ile devam, Jet li'ye ulaşan bir düşkünlük benimkisi.

Baya bir uzun zaman önce edindiğim Yasak Krallık - Forbidden Kingdom filmi masa üstümde duruyordu bayadır. Ha bugün ha yarın derken dün gece izleme fırsatı buldum ve film boyunca yüzümde bir tebessüm, ara ara kahkahalar ve hayrete düşüren figürlere ağzım açık bakarak bitirdim. Jackie Chan'in oynadığı Drunken Immortal karakteri birebir Jackie Chan için yazılmış belli. Silent Monk ise Jet li'nin karizması için biçilmiş kaftan olmuş açıkçacı. Ha Monkey King'i canlandırırken yaptığı şaklabanlıklarda yakışmamış değil :D sadece kafamda pek uyuşmadı, emanet durdu o kadar.

Eğer küçükken Neverending Story filmini beğeniyle izlediyseniz, az çok bu tarz filmlerden hoşlanıyorsanız, kaçırmamanız gereken lezzetli bir film olmuş. Mutlaka izleyin derim :)

9 Aralık 2009

Gözyaşlarına Açılım...

Eskiden olsa siyasi içerikli çok fazla yazı yazardım, ama artık kendimde o gücü ve metaneti bulamıyorum. Çünkü artık terör laneti o kadar çok canımızı yakıyor ki kelimeler kifayetsiz kalıyor.

17 yaşındaki bir kız atılan molotof kokteyli yüzünden can veriyor, tokatta 7 asker çapraz ateşe alınıp şehit ediliyor, her gün birçok şehirde bir çok neidüğü belirsiz maskeli soytarılar eylem yapıyor, taş atıyor, can yakıyor... ve Devlet sessiz sakinliğini koruyor.

Yok terörist başının odası bilmemneymişte, sineklikten nefes alamıyormuşta, amanmışta canımmışta. 1999 senesinde yakaladığında assalardı mesela bu güne kadar üstü toprakla örtülmüş gitmiş bir konu olacakken 18 cm2 daralan hücrenin hesabını soruyorlar bizden şu gün.

Şimdi ben böyle hükümeti eleştirmeyeyim de, laf söylemeyeyim de napayım..

Açılım nidaları ile gezen bakanlarımız gayet güzel devam ederken sözlerine, dtpli köpeklerden cevap geliyor. "Açılım bitti, açılım bitti" ardına bir kahkaha, ve bakanımız diyor ki "biz yine de devam edeceğiz". Bir tane hükümet sözcüsü demiyor ki, Bu açılım dtp'ye özel bir açılım değil ve muhattabı dtp değildir o yüzden onlar konuşsunlar biz işimize bakarız it ürür kervan yürür. Yok diyemediler demediler, çünkü direk muhattapları bölücüler, açılım kürt açılımı değil bölücü açılımı. Hani terör örgütü muhattabınız değildi..? hani öcalan sizin muhattabınız olamazdı?

Ya ben olayı çok yanlış yerlere çekiyorum, ya da en doğru şeyi söylüyorum...

Takdir Sizin...

5 Aralık 2009

Yılmaz Özdil Yazmış....

Ada verildi
Doktor verildi.
Vapur verildi.

Arkadaş verildi.


Üstüne...

5 milyon dolara cezaevi yaptılar.

Apo beğenmedi.


Valla ne dese haklı...

Ben de olsam, ben de beğenmem.


30 yaşlarında güzelce bir kadın, kucağında bebeğiyle, Ankara Garı’ndan otobüse biner. Yanına irikıyım bir adam oturur... Otobüs Kızılcahamam’a vardığında, kadın emzirmek için memesini açar, çocuğun ağzına dayar, çocuk direnir, başını çevirir, kadın sertçe uyarır, “Alsana yavrum, bak yoksa amcaya veririm...” Adam çaktırmadan gözucuyla bakar, önüne döner... Bolu’ya geldiklerinde, kadın yine memesini çıkarır, çocuk yine direnir, kadın yine uyarır, “Al, yoksa amcaya veririm haaa...” Adapazarı, İzmit, aynı replikler tekrarlanır... İstanbul gişelere gelindiğinde, kadın yine “Al, yoksa amcaya veririm” deyince, adam patlar... “Hanım hanım, vereceksen ver artık, Bolu’da inecektim, senin yüzünden buralara geldim!”


Fıkradır ama...

Açılım’ı anlatır.


Ya hiç açmayacaktın şekerim...

Ya da madem açtın, verecen gari.

1 Aralık 2009

Yine İstanbul ve verdiği ilham...

Yani İstanbul'a gitmesem yine elime alıp 2 satır yazacağım yok şu vefasızlık ettiğim güzelim blog'uma. Allah'tan küsüp kapatmıyor kendisini. :)

Efendime söyleyeyim, Kurban bayramında bütün toplu taşımaların, kara ve hava yollarının namüsait durumlarından ötürü Malatya'ya gitme planlarımız suya düşünce, eşimle birlikte İstanbul'a gidelim bu seferde oradaki eşi dostu akrabayı ziyaret edelim dedik.

Güneşin sıcaklığını çok nadiren göstermediği 3 ışıl ışıl gün geçirdik İstanbul'da. Gezdik bol bol, gidip büyüklerimizin elini öptük, sevgi ve hürmet sunduk. Sonra dostlar ile birlikte olduk güldük eğlendik. Anlayacağınız gerçekten güzel geçirdik tatilimizi.

İstanbul'da daha önce gittiğim ve Eşimi de götüreceğime söz verdiğim bir mekana gittik. "Leb-i Derya". İstanbul'da bir çok roof bar biliyorsunuzdur ya da görmüşsünüzdür. Leb-i Derya da onlardan bir tanesi. Manzara ve nefis damak tadını bir arada bulabileceğiniz nacizhane mekanlardan birisidir bence. İstiklal caddesinde Asmalı Mescid tarafında bulunan bu mekana bir uğramanızı şiddetle tavsiye ederim. Websitesi.

Leb-i Derya çıkışı tüm İstiklali yürüdük bütün arkadaşlarımızla. Ama beraber yürüyebilmek ne mümkün :) bir insan selidir ki gözlerimize inanamadık :). Yol boyunca kestane, İnci pastanesinde
profiterol en son Islak hamburger ile turumuzu noktaladık.

Yine gülen yüzünü gördüğümüz İstanbul'a en kısa zamanda geri döneceğimize söz vererek Ankara'mıza geri döndük.

17 Temmuz 2009

Filmler... Filmler... Filmler...

Uzun zamandır sinemaya gitmeyen bünyem, son dönem filmlerinin de içinde bulunduğu bir harici hard disk cevheri eline geçirip tek tek izlemeye başladı. Son bir hafta içinde;

X-Men : Beginning, StarTrek 101, Osmanlı Cumhuriyeti, Underworld III - Rise of the Licans, Ice Age 3 ( ki yarısına kadar) :D, Ipman, Transformers III vs vs.. gibi bir kaç tane daha film dahil olmak üzere izledim.

Görsel olarak çok güzel filmler hepsi ama en muhteşemi Ip man isimli Çin yapımı Wing Tsun temalı film idi. Gerçekten hem görselliği, hem anlatımı, hem duygu yüklemesi süğer bir filmdi. Her ne kadar çok sevdiğimiz japonları bayağı bir kötü adam gibi göstermiş olsalarda gerçekten severek izlediğim ve lezzetinden keyif aldığım bir film. Hem acıklı hem komik sahneleri bir arada tutan bu filmi uzak doğu severler mutlaka izlesinler. Bana hak vereceklerdir :]

8 Ağustos 2008

Hayatlar...

Facebookta başkalarının resimlerine bakıp onların hayatlarına özenirken insanlar farketmezler ki kendilerinin de başkaları tarafından özenilen bir hayatı bir yaşamı vardır. Kafasını sağına soluna çevirmekle bile birşeyleri farkedebilecek iken at gözlüğü olmamasına karşın varmış gibi davranan tembel bünyeler, yani biz, birgün farkına vardığında herşeyin geç olduğunu anlarız mütemadiyen. Geç mi erken mi karar verememiş bendeniz, şaşırmaktayım kendime ve hayata;

Evet hayat sürprizlerle dolu ve hala şaşırtabiliyor beni. Şaşırımlar arasında kalmış bünye, insan olduğunu mu hatırlar? Yoksa bu da gelir bu da geçer melankolisine mi girer?

Değerleri arasında mı ezilir? Yerim lan sizin değerlerinizi külhanbeyliği mi yapar?

Uzun zamandır yazmıyordum buralara :) bir geldim pir geldim :)

Anlamadınız biliyorum hiçbirşey. Bende anlamıyorum o yüzden "No Panic" :)

31 Mayıs 2008

Big Chefs...

Ankara'da 3 tane şubesi olan bu efsanevi restaurantları muhtemelen duymuşsunuzdur ama yine de ben duymayanlar için bir iki satır bahsedeyim dedim.

Nedir BigChefs'in özelliği; şöyle ki inanılmaz bir menü, süper ve doyurucu yemekler, değişik kokteyller ve Naneli LİMONATA :D Antares, Minasera alışveriş merkezlerinde ve GaziOsmanPaşa mevkiinde bulunan şubelerinde gece gündüz yer bulmak pek mümkün değil. O yüzden rezervasyon yapmadan gitmemenizi tavsiye ederim.

Tabi bu kadar güzel yemeklerin, içeceklerin bedeli de pek ucuz değil hani :] her daim gidilebilecek mekanlardan olmasa da en az bir kere gidilip tadılmayı hakeden lezzetleriyle BigChefs benden size nacizhane bir tavsiye.

G.O.P. BigChefs Tel : 312 426 88 14

Kendo Turnuvası...

Geçen Haftasonu Çankaya Lisesi dojosunda 2. Ankara Kendo Turnuvası yapıldı. İlk önce Takım maçları, sonrasında ise bireysel maçlar ile devam eden turnuvada, nacizhane bendeniz bireysel olarak pek bir aktivite gösteremedim. İlk turnuvam olması ve çok yeni olmamı bahane ederek bundan kendimi sıyırıyorum.

Takım maçlarında ise beyaz takımı 4-2 yenerek kırmızı takım kazandı :]

Gerçekten çok ama çok eğlenceli geçen turnuvada insanlar iyice kaynaştı. Akabinde eksiksiz gidilen Crossroads Pubda muhabbetin dibine vuran kendokalar günü neşeli ve yorgun kapattılar. Salı günü turnuvamızı haber yapan Hürriyet gazetesine de ayrıca teşekkürler.

Zanshin Forever :)

24 Mayıs 2008

Dexter...

Artık blogumu takip eden arkadaşlarım, dostlarım biliyorlar ki sıkı bir dizi takipcisiyim. T.v.'den takip etme imkanı bulamadığım için genellikle internetten indirip arşivliyorum dizileri. Uzun zaman önce indirmiştim "Dexter" dizisini ama izlememiştim. Olcay'ın ikna çabaları sonucunda izledim ve gerçekten çok ama çok başarılı buldum.

Soluksuz izlenecek kadar heyecanı dorukta tutan dizinin ana karakteri Dexter Morgan, Miami polis departmanının kan analiz uzmanı ve aynı zamanda bir seri katil :] klasik gelen konunun altından çıkan hikayeler inanılmaz güzel. Prison Break ve Lost'u sollayarak gönül top10'umuzda birinci sıraya oturdu şimdilik. Aslında daha fazla detay vermek isterim ama yazıyı spoilera boğmaktan kaçınmaktayım :] en iyisi siz izleyerek görün. Ha bu arada 1. sezon bölümleri "e2" kanalında yayınlanmaktaymış, ilgilinize...

Mevcut 2 sezon ve 24 bölümü var ve 3. sezonu ise 2008 Eylül ayında başlayacakmış.

10 Mayıs 2008

Şifa Niyetine...

Serdar iğneyi kendine batırır çuvaldızı başkasına
Bol keseden aklı ona buna dağıtır darısı kendi başına
Zürafanın düşkünü beyaz giyer kış günü
Sonunda şifayı kapıpta şaşırınca
Bana gel beni dinle iyi yaz
Defteri kalemi al iyi yaz
Nane limon kabuğu bir güzel kaynasın aman
Ha ha ha ha ha içine hatmi çiçeği biraz tere otu katasın aman
Ha ha ha ha ha hatta biraz tarçın bir tutam zencefil aman
Ha ha ha ha ha bin derde deva geliyor biraz daha sabret güzelim
Ha ha ha ha ha hapşu
Çok yaşa
Sende gör
Rahat ve iyi yaşa

Tüm Dostlarıma :D

3 Mayıs 2008

Aracı Kurum...

Çok sevdiğiniz arkadaşınız senelerdir beraber olduğu sevgilisinden ayrılmıştır ve size de işin "al mektuplarını ver yüzüğümü" kısmında aracı kurum rolü düşmüştür. gelir, yüzünde restorasyondan geçmiş bir harabe ifadesiyle, "emanet"i teslim eder; bir defter, bir puro kutusu, bir koca torba dolusu CD ve kasettir ilişkiden arta kalanlar. Sırtını sıvazlarsınız, fazla durmak istemez zaten, bir an önce eskiyi hatırlatan her şeyi orda bırakıp kaçmak için gelmiştir. Gittikten sonra önce kasetlere CD'lere bakarsınız, rip edebileceğimiz CD, çekebileceğimiz kaset var mıdır acaba? Sonra deftere bir göz atarsınız, şarkı sözleri, akortlar... Puro kutusu ise en sona kalandır, aslında özel hayata saygı bağlamında açılmaması gerekendir, ama merakınızı yenemezsiniz. Kızın kokusu sinmiştir kutuya, erkeğin kutuyu açtığı ilk an sırf bu koku yüzünden bile kötü hissedeceği kesindir. Beraber çektirilmiş fotoğraflar, mektuplar, ufaklık fotoğrafları, piller, kalemler, kalem uçları, beraber gidilen yerlerin işaretlendiği ve kenarlarına notlar düşülmüş bir Türkiye haritası. bir de kağıt görülür, içinde bir şeyin sarılı olduğu belli olmaktadır, açarsınız yavaş yavaş, içinden kalp şeklinde bir kesme şeker çıkar, gözleriniz dolar, bütün bir ilişki o kağıda sarılı durmaktadır sanki puro kutusunun içinde.


"bu mudur şimdi, koca bir ilişkiyi sığdırabilmiş mi bu hatun bu kutuya?" diye düşünmekten kendinizi alamazsınız ama "size ne"dir aslında, CD’lerde de bir numara yoktur zaten. Telefonu kaldırır sevgilinizi ararsınız.

-a$kım bir haritamız olsun, beraber gittiğimiz ve gitmek istediğimiz her yeri işaretleyelim.

21 Nisan 2008

Anlık Tebessüm Ettiren Olgular :]

* Gece uyku tutmamış mal mal t.v. izlerken herhangi bir kanalda Friends'in, How I Met Your Mother'in ya da sevdiğiniz bir filmin başlama jeneriğine denk gelmek.

* Arkadaşlarla beraber alkol aldıktan sonra eve doğru araba kullanırken sırayla beraber alkol alınan arkadaşların merak edip "vardın mı?" diye araması.

* Böyle insanın karnı çok açken arkadaşlarından birisinin hadi çorbacıya gidiyoruz demesi.

* Gecenin bir yarısı msn'de beğenilen kızın online olması.

* Her ne kadar takip edilmese de Malatyaspor'un galibiyet haberi.

* Arkadaşları toplayıp götürdüğünüz mekanı beğenmeleri, memnun kalmaları.

* Cebinde 5 YTL kalmışken aylar önce bir yere zulaladığın 50 YTL'nin akla gelmesi.

3 Nisan 2008

29 Mart

Ha yazdım ha yazıcam derken üzerinden neredeyse bir hafta geçti. Beni tanıyan arkadaşlarımın bildikleri üzere 29 Mart doğumgünümdü ve her zamanki huzur mekanımız Hollywood Myhane'de süper bir organizasyon ile kutladık :] O kadar güzel bir gece oldu ki benim için, o kadar eğlendim ki, kelimeler kifayetsiz. Bu kadar eğlenmemin sebebi Ankara'daki bütün sevdiklerimin, bir kaç eksikle o akşam benim yanımda olmuş olmalarıydı. Beni yalnız bırakmadılar sağolsunlar. Şarkılar, türküler falan derken saat 8 gibi başlayan gecede saat 12'yi nasıl ettik anlayamadık :]

İsim isim saymak gerekirse o akşam beni orda yalnız bırakmayan;


Murat Gazi, Kübra, Gülçin, Ergün, Murat Mak, Fehim, Selva, Ali Kemal, Erman, Kardeşim, Burcu, Göktürk, Mert, Leyla, Aydan, Gülçin, Burak, Olcay, Arcan, Esil, İpek, Koz, Oruç, Nazmi, Murat Polat, Serhat, Tuncer, Ahmet Yüce, Kıvılcım, Eda ve Şuursuz velet Ozan'a çok çok teşekkür ediyorum tekrar tekrar.

Sağolun, varolun, Allah bizi ayırmasın :D

24 Mart 2008

Yüksek Sadakat...

İlk albümü, benim ve yakın çevremin hayatına damgasını vurmuş olan grup Yüksek Sadakat'in ikinci albümü geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkmış.

Dün edindim dinledim. Yine güzel bir albüm olmuş. Bir iki parçası hemen insanın diline dolanıyor. Sanki ilk albüm daha bir efsaneydi :]

Bir de solisti değişmiş grubun. İlk albümde şarkıları yorumlayan Deniz Alemdar yerine bu albümde Alpay Şalt'ı dinliyoruz. Görsel olarak solist değiştirmemiş gibiler aslında :] Kliplerde birşey farketmez insanoğlu bence :]

21 Mart 2008

Kendo'ya devam...

En son Çarşamba günü yapılan keikodan sonra bazı kendini bilmez Kouhai'ler, antremanın verdiği yorgunluk ve gazla telefonlarının fotograf çekme özelliğini farkedip, hadi iki üç artistik poz çekelim diye telefonlara sarıldılar :]

"Şurdan da bir poz alalım, yok Öney Sempai sende gel katıl, durun lan ben tek çekilicem, akşama facebookta fotolar ona göre" dialogları arasında gayet keyifli geçen çekimlerde, fotograflardan da belli olacağı gibi kendimizi baya baya bir samurai havasına soktuk.

Bu arada Avrupa Şampiyonasına giden Kendo Milli Takımımızı yürekten destekliyoruz :]

18 Mart 2008

İlk Aşk.

Her Aşk ilk Aşktır.. Çünkü hiç bir zaman birbirinin aynı insanlara çarpılmazsınız..

Ruhunuz Şad Olsun.

Geçen sene bu zamanlarda, Atalarımızı, Şehitlerimizi anmak, görmek ve birer Fatiha okuyabilmek için, okuldan arkadaşlarımızın organizasyonu ile Çanakkale'ye gittik. Gittik, gördük, gezdik, duygulandık, sinirlendik ve özlemle, saygıyla bastık toprağa.

Bu senede Çanakkale'ye gitmeyi oraları ziyaret etmeyi çok istedik ama haftaya sınavların başlayacak olması, bizim gezi yapmamıza büyük engel teşkil etti.

Gördügünüz resim Conk Bayırının sahile bakan tarafında çekildi.

Ruhunuz Şad, Mekanınız cennet olsun Yüce Çanakkale Şehitleri.

Asfalt Ağladı Be.. :]

Oguz kardeşimin çoooook uzun süren çabaları sonunda sonuç verdi ve senelerdir beraber World Of Warcraft oynadığımız insanlarla sosyal aktivite baabında birşeyler yapabildik. Ha paintball'du ha karting'di derken en son karting'de karar kıldık. Gimat tarafında güzel bir pisti olan Arena Karting pistinde ölesiye, kıran kırana geçen mücadeleyi Oguz organizasyonu yapmanın verdiği gazla birinci, bendeniz ise ikinci olarak tamamladık. Araçlarda gayet güzel ve yeniydi. Eğer kartinge gidecekseniz Arena Karting biçilmiş kaftan.

Önümüzdeki haftasonu kendisinden Paintball organizasyonu beklediğimiz Oguz kardeşim. Ne yap ne et bu sefer elini çabuk tut :] erken saatlerde güzel bir PvP olayına girelim. Bildiğin Warsong Gluch :D

15 Mart 2008

Cinegarden, Sufle ve Adam Sandler...

Size yakın zamanda, İpek sayesinde keşfettiğim bir mekandan bahsetmek istedim. Malum çoğunuzun bildiği gibi Çayyolu tarafında Park Caddesi açıldı. Bu cadde Ankara'nın güzel ve nezih mekanlarını, lokantalarını, barlarını ve clublarını bir arada bulabileceğiniz güzel bir yerleşim alanı haline gelmiş.

Cinegarden'da bu caddenin az ilerisinde kalıyor. Sıcak ve temiz bir ortam, samimi ve hızlı servis, güzel yemekler ve leziz SUFLE :] Yemek konusunda kendimi otorite hisseden ben (ki beni yakından tanıyanlar şu anda kafalarını evet manasında sallıyorlardır) ve bu konudaki diğer otorite arkadaşım Tufan, Cinegarden'in yemeklerinin de güzel olduğuna karar verdik. Asıl önemli olan Ankara'da yediğimiz en güzel Sufleyi yapıyor olmaları :] böyle parmaklarımıza dadandırdı bizi resmen :] Şiddetle tavsite dostlarım.

Villada ikamet eden Cinegarden'in bir diğer özelliği ise, bu kafenin ikinci katında 3 tane maksimum onar kişilik sinema salonlarının bulunması. Gidiyorsunuz, istediğiniz dvdyi seçiyorsunuz. dev ekranda süper ses sistemiyle izliyorsunuz, yiyorsunuz, isterseniz Alkol bile alabiliyorsunuz.

En son dün akşam ordaydık biz ve Adam Sandler'in içinde olduğu kadroya güvenerek Reign Over Me - Hayatı Yakala isimli filmi izledik ama ne izledik... Uyumamak için zorlanan ben filmin sonu gelsin diye resmen dua ettim :] İzlememiş arkadaşlara tavsiyem çooooook fazla boş vaktiniz varsa izleyin bu filmi.. Yoksa boşverin gitsin.

Hep aynı yere gitmekten sıkılmış kişiler için Cinegarden güzel bir alternatif olabilir :]

11 Mart 2008

Takvimlerden Haberim Yok!!

Zaman.. Herşeyin ilaçı, umutun yoldaşıdır. İnsan hayatında ister istemez hep birşeyleri bekler, bekledikçe zamana sarılır, bu döngü böyle gider durur.

Son zamanlarda olduk olmadık şeylere canını sıkıp, buhran yapan ben bir kez daha anladım ki, herşey zamanla :] Sen ne kadar kendini yırtsanda vakit geliyor geçiyor. İyi şeyler getiriyor, kötülerin izlerini siliyor, bazen de süpriz yapıp tekrar buhranlarla geliyor kucağında :]

Biliyorum şu yukarıda bahsettiğim herşey zaten sizin de çok ama çok iyi bildiğiniz şeyler. Canım istedi bir daha altını çizeyim dedim, zamana güvenmenin ne kadar önemli olduğunu. Ha ayrıca zaman nasıl olsa her derde deva diye de bazı yaşanacakları ertelememe kararını verebilmekte hayattaki en önemli görevlerimizden birisi bence.

Son yaşanmışlıklarımın üzerinden aylar geçti, göz açıp kapayıncaya kadar da yıllar geçmiş olacak.Ben güveniyorum zamana ve yoldaşına, sizinde güvenmenizi şiddetle tavsiye ediyorum nacizhane :]

Güzel günler bizi bekler dostlarım, arkadaşlarım ve bilimum insanlık :]

1 Mart 2008

Hoşgeldin Bahar.

Bugün 1 Mart 2008. Yani resmi olarak bahar mevsiminin geldiğini müjdeleyen gün. Diğer illeri bilemiyorum ama Ankara güneşli, çok soğuk olmayan, tam bahar karakterine bir günle uyandı. Bu güzel havanın tüm gün sürmesi için duacıyız zaten :].

İnsanoğlu, güneşin yüzünü gördüğü zaman ister istemez daha bir huzurlanıyor. Tebessüm geliyor yüzüne.

Eğer burayı okuyan arkadaşlarım varsa, bu güzel ilk bahar başlangıcını kaçırmadan, takın kolunuza sevgilinizi, arkadaşınızı :] düşün yollara.

Böyle güzel günler hep bizim, hepimizin olsun.

29 Şubat 2008

Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun...

Dilek tutmadan kaydı bütün yıldızlar… Sadece benim içinde değil galiba bu sefer, birçoğumuz için birkaç kere. Çevremdeki arkadaşlarım adına da konuşuyorum şu anda. Ne diye çoğul konuşuyorsun diyenler için. Bazen insanın karşısındakine herkes aynı hayatta, kendini bir şey sanma diyesi gelmiyor değil. Ama demiyor, diyemiyor maalesef. Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam diyoruz genelde. Çünkü hiç olmayacakmış gibi geliyor. Bazen de Arkandan ağlayan o zavallı kişi nerede şimdi. En güzeli ikincisi değil mi :] Yok yooook Hasret, beni yordun sanma bizi yoran sen değilsin hasret, bizi yoran ihtimaller denizi. Bunu herkes zaten çok iyi biliyor :]

Zaman her şeyi çözer, şu beklemek olmasa. Sende bunu biliyor, Yürekten katılıyor ve Anlıyorsun değil mi?

Gezip görüyoruz aman aman. Birçok şeye, bir çok olaya şahit oluyoruz acı tatlı. Direncimiz kırılıyor, kendimizi sonda hissediyor, depresyondayım diyoruz.

Olsun kardeşim bu da gelir bu da geçer, nelere katlandı bu yürek buna da katlanır elbet

Son sözüm sana gönül…

Aldırma… Gönül aldırma

18 Şubat 2008

İstanbul...

Pek hoş olmayan bir nedenden dolayı haftasonu İstanbul'a gitmem gerekti. Zaten ne zamandır sayıklıyordum, "bir istanbula gitsem","benim istanbulum geldi ne zaman gidiyoruz" tarzı cümleler ağzımdan düşmüyordu. Velhasılıkelam gittim sağolsun Alper aldı götürdü getirdi, Münir konaklamamızı sağladı, Mustafa güldürdü, Ufuk tecrübelerini anlattı vesaire vesaire. Erinç'in erkek ve boşaltmak ile ilgili kurduğu cümleleri buraya yazmıyorum bile. :]

Tabi ki İstanbul'a 2 günde doymak mümkün değil. Melankoli ve farklılıkların yurdu :] insanı her türlü bünyesine çeken değişik bir ülke. Artık şehir olamayacak kadar büyük.

Cuma akşamı Taksimdeydik. Beyoğlu'na bildiğiniz sokak müzisyenler hakim olmuş :] Kemençe çalan Trabzonspor bereli uşak, blues brothers tarzı siyah giyimli saksafon çalan amcalar, Harmonika çalan teyzemiz ve zurnacı boyacı çocuk :] Bir baştan öbür başa yürürken kulağınızdan melodiler eksik olmuyor.

Tabi cumartesi günü başlayan kar bizi eve hapsetti. Allah'tan tedarikliydik :] sabaha kadar muhabbet, dertleşme. Güldük söyledik. Yine dışarı çıksak bu kadar eğlenirmiydik bilemiyorum. Kar kesintisiz yağıyordu ama ne kar. Göz gözü görmez oldu. Değil bir yere gitmek dışarıya adımınızı atamıyorduk.

Pazar sabah tekrar yollara düştük ve 9 saatlik bir yolculuk sonrası tekrar Ankara.

13 Şubat 2008

Kibrit Kız, Çöp Oğlan.

kibrit kız pek hoştu
çöp oğlan perişan halde!
endamına kapıldı:
"ateşlidir herhalde!"

kibrit kızla arası
aşk ateşiyle doldu.
bizim sevdalı oğlan
yandı bitti kül oldu.

I'm No Good...

Birkaç gündür ordan burdan duyar olmuştum Amy Winehouse ismini. Britney Spears'ın sarhoş ortalığa düşmesi ile bağdaştırılmıştı. En son grammy ödüllerini de topladıktan sonra iyice merak etmeye başlamıştım zaten.

Google'dan bir iki baktım. Çirkin bir hatun :] bir de uyuşturucu müptelası, yok kocasını dövmüş falan... Dünya kadar skandal haber :]

Dedim bizim Olcay'a var mı sende bu hatunun şarkısı biliyor musun nedir ne değildir diye? o da eksik olmasın gönderdi bir şarkısını ve bende o sırada bir kaç şarkısını daha indirdim.

Bir ses var Amy'de :] inanamazsınız. Gerçekten insanı çabucak etkileyen ve esir eden. Dinlediğinde insanda değişik duygular uyandıran bir müzik. uzun zamandır böyle güzel ses dinlememiştim ama sonunda bulmuş oldum. Gerçekten Etkileyici. O çikrin hatundan bu güzel ses nasıl çıkıyor anlayamadım :]

You know I'm no good.. Dinlenilesi :]

8 Şubat 2008

Ki, Ken, Tai Chi.

Uzun zamandır kendo hakkında ha yazdım ha yazacağım derken, kısmet bugüneymiş. Kendo diye bir sporun varlığından az çok haberdarsınızdır, evet ben yaklaşık bir ay kadar önce bu spora başladım. Hatay'dan Ankara'ya dönüş yolunda araba kullanıyordum ve birden aklıma "ben neden kendo yapmıyorum" sorusu düşüverdi :] Ankara'ya gelir gelmez araştırdım ve Ankara Kendo ve İaido Derneği çatışı altında Ankara'da kendo öğrenebileceğimi öğrendim :] Zaten yakın çevremdeki arkadaşlarım gayet iyi biliyorlar. Her gün yok kendo şöyle yok böyle diye beyinlerini didik didik ediyorum :]

Ankara'da ikisi Odtüde ikisi Çankaya Lisesinin spor salonunda olmak üzere haftada dört gün antreman yapabilirsiniz. Her ne kadar sert bir spor olsada derneğin ileri gelenleri bir o kadar kibar ve yardımsever. Hiçbir isteğinizi geri çevirmeden, en güzel şekilde yardımcı olmak için ellerinden geleni yapan insanlar.

Kendo kesinlikle bir dövüş sporu ya da kaslarınızı geliştirebileceğiniz bir spor değil. Hem spor hem disiplin hem de saygıyı esas alan sanat/spor karışımı diyebiliriz. Samurai kılıçlarını temsil eden bambu kılıçlar kullanarak yapılıyor.Hakkında daha detaylı bilgi almak isterseniz www.ankarakendoiaido.org adresinden faydalanabilirsiniz.

Benim için en güzel tarafı ise insanın stresini bu kadar güzel alan bir spor olamaz. Ben daha çaylak olmama rağmen çok eğleniyorum. Sizlere de nacizhane tavsiye ederim :]

31 Ocak 2008

Gelme...

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?

Necip Fazıl.

26 Ocak 2008

Moldova Notları - 1

Uzuuuuun zamandır planladığımız Moldova gezisini sonunda gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Yaklaşık bir hafta kaldığım Moldova'nın tabiri caiz ise altını üstüne getirdik :] Başkent Chisinau'da (Kişinev) okuyan arkadaşlarımızın yanına gittik tabi. Öyle kafadan hadi gidiyoruz gibi bir durum olmadı.

Herneyse, Chisinau küçük bir şehir ve çok büyük imkanlara sahip bir yer değil. Gece hayatı çok hakim, gündüz ise pek yapacak birşey bulamıyorsunuz. Sınırlı olan tarihi yerlerini gezmek sizin yaklaşık 4 saat gibi bir sürenizi alacaktır.

Tabi ki hepinizin merak ettiği konu kızlar :] Halkının %70'e yakınının kadın ve bunların çoğunun genç kız olduğu bir şehir düşünün :] ve gerçekten güzeller, sıcak kanlılar, iletişim kurulabilirler :D

Yolda yürürken yanınızdan ünlü bir manken geçse farkettirmeyecek kadar güzel bir toplum.

Eh tabi ister istemez ilk gittiğiniz anda bir dumurlar silsilesi bünyenizi kaplıyor. Göz kaslarınız hiç çalışmadığı kadar çalışıyor :P ama merak etmeyin 2. gün sonunda alışıyorsunuz.

Şimdilik aklıma gelenler bu kadar. Geldikçe yazarım :]

15 Ocak 2008

Eksi Onbeş (-15)

Ankarada bugün başlayan kar, uzun zamandır hakim olan soğuklara bir dur dedi sonunda. Şu anda hala devam eden kar nereden bakarsanız bir beş santimi bulmuştur.

Ben küçükken, Malatya'da kar yağmaya başladığı zaman, bizde inanılmaz bir heyecan oluşurdu ve kendimizi sokağa nasıl atacağımızı şaşırırdık. Saatlerce aileye yalvardıktan sonra alınan izin ile arkadaşların kapısı çalınır, onlarında anne, babasına yarım saat yalvarılır ve bu şekilde herkes oyuna dahil olurdu.

Şimdi Ankara'da kar yağıyor ve oturduğum yer bir site olmasına rağmen bir tane çocuk yok dışarda. Ya ebeveynleri bırakmıyordur ya da internet, teknolojik oyuncaklar, playstation gibi etkenler yüzünden, artık kar olayı çocuklara pek ilginç gelmiyor.

12 Ocak 2008

Hasret.

Çok önceden indirmiştim Direc-T'in albümünü ama nasıl olduysa bu şarkıyı yeni keşfettim. şiddetle tavsiyemdir. Dinleyin bakalım beğenecek misiniz...

Direc'T - Hasret